2 Nisan 2013 tarihinde HDP yönetimine verilmek üzere bir mektup yazmıştım. Mektubu verdiğim HDP’li yönetici mektubu yanımda okumuş ve sormuştu,
“siz barış görüşmelerine karşı mısınız?”
Bu sorunun cevabı yazdığım mektupta mevcuttu. Biliyorum partiniz kimseyi dinlemez, hele benim gibi HDP ile düşünsel bağı olmayan, hatta partinizi Dersim’deki şiddet ortamına sessiz kalması ve Alevi politikası nedeniyle eleştiren birini dikkate alacağını da sanmıyordum. Buna rağmen o mektubu da hatırlatarak Demirtaş’ı neden aday göstermeniz gerektiğini, bunun Kürtler ve Türkiye Demokrasisi için önemini anlatmaya çalışacağım.
2 Nisan 2013 tarihli mektubun ikinci sayfasında bugün Demirtaş ve ekibinin neden hapiste olduğu kanımca uyarmış ve Erdoğan’ın partinizi barış süreci adını verdiği metodla nasıl kriminalize edebileceğine dair kaygılarımı dile getirmiştim.
O mektupta birinci itirazım, Öcalan’ın 2013 Newroz bildirisinde dile getirdiği “İslam Bayrağı Altında Birleşelim,” tezine dair duyduğum derin kaygıydı. “... Evet, Kürt ve Türk İslam’ı, özellikle onuncu yüzyıl sonrası Arap İslam’ı ile birleşerek, Anadolu’nun demografik yapısını değiştirmiş, İslam’ı hakim unsur haline getirerek Mezopotamya ve Anadolu’nun renkli inanç yapısına sahip halklarını mağdur hale getirmiştir. İslam bayrağı altında birleşelim sloganı, Aleviler ve Hıristiyan azınlıkların gönlünü kıracak, tarihi travmayı akıllara getirecektir. Barış ve Anayasal metinler dini ve ulusçu olmamalıdır, aksine etik ve eşit yurttaşlık bilinci temel alınmalıdır. Öyle ki, sayılarına bakılmaksızın temel eşit haklar algısı oluşturulursa geleceği inşa edebiliriz. Anadolu ve Mezopotamya’da İslam’ın bin yıllık iktidarında failin İslam kılıcını elinde tutanlar olduğunu göz ardı edemeyiz, bu failin kurbanı ise Ezidiler, Süryaniler, Ermeniler, Rumlar, Kızılbaş-Bektaşi Türk ve Kürt Alevileri oldu. Kürt Hareketinin mücadelesi en çok bu mağdur kimlikler içinde haklı görülmüş ve azımsanmayacak bir sempatiyle karşılanmış, deyim yerindeyse kader birliği yaşamıştır, siyasi hareketinizin yönünü egemene çevirirken beraber yürüdüklerinize ‘hadi biz köprüyü geçtik size eyvallah demek’ bugün görülmese de ileride vicdanları sızlatacaktır...
HDP'nin Barış Görüşmelerinde Üstlendiği Kuriyerlik Rolü, Onun Siyasi Parti Kimliğine Zarar Vermiştir
Mektubun dördüncü şıkkında ise, “barış görüşmelerine karşı mıyım” sorusuna cevabı içeriyordu... o şıkkı da buraya alayım:
Dört: “Partiniz HDP’nin İmralı, Kandil ve AK Parti arasında aracılık, ki daha çok kuriyerlik görevini üstlenmesini, gerek partinizin tüzel kimliği ve gerekse ileride bu sürecin sekteye uğraması durumunda (MHP ya da olası bir darbe ile Erdoğan’ı devrilmesi gibi...) büyük mağduriyetler yaratabilir. Unutmayalım burası Türkiye ve bu savaşta en sevdiklerini kaybetmiş, sakat kalmış binlerce mağdur var. Kanımca Erdoğan hükümeti partinize kuriyerlik görevi vererek partinizin müebbet hapis almış Öcalan’ın emrinde göstermesi bir yana, geniş kesimlerin aklında doğrudan silahlara hükmeden Kandil’den emir alan bir partiymiş gibi algılanmasına yol açacaktır. Bu bir partinin kendi kendini tasfiye etmesi, işlevsizleştirmesinin yanında, insanların kafasında HDP seçme ve seçilme hakkı olmayan, hesap verilebilirlik prensipleri yerine illegal örgüt normu ile işleyen PKK gibi bir oluşumun parçasıymış görüntüsünü yerleşik hale getirecektir. Yıllardır legal Kürt siyasetinden rahatsızlık duyanların arzu ettiği bir görüntüdür bu.
Unutmayalım bu savaş Kürt Silahlı Kanadı ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında sürmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesini Erdoğan hükümeti belirlemektedir, oysa HDP’nin PKK’nin başındakileri atama, görevden alma gibi bir yetkisi yoktur. HDP bu aracılık görevini kabul etmemelidir. Bir yazar olarak Erdoğan’a güvenmiyorum, Kürtlerle barışsa dahi “İslam Birliği,” yada “Yeni Osmanlı “ denebilecek bu süreç partinizi kriminalize edebilir. Erdoğangillerin ideolojik dünyası, geçmişten beri seküler kesimleri, Alevileri ve öteki azınlıkları ideolojik düşman olarak görmüş ve oradan beslenmiştir. Buna dair hiç bir yumuşama görülmemektedir. Eğer bu düşmanlıkta varsanız adına ‘barış’ dediğiniz bu süreç yürür, bu düşmanlığa sizleri dahil edemezse eskisinden daha kötü tablolarla karşılaşabilir toplum. HDP, barışı destekliyor demeli, ancak Erdoğan’a bizim böyle bir yetkimiz yok, TSK’nın başındakileri siz belirliyorsunuz, barış görüşmeleri için bir albayınızı, bakanınızı gönderin demelisiniz. Eğer illa siyasetçiler olacaksa mecliste grubu olan diğer partilerden vekiller neden bu sürece dahil edilmez, neden AKP’nin bir vekili yok? Buradan baktığımızda dahi bunun bir tuzak olduğunu görmelisiniz. Özal 1991 yılında şartlı tahliye çıkardı, bunun için örgütlerle pazarlık yapmadı, aksine yasal iyileşmeler yaptı ve kısmi af çıkardı. Silahlı mücadelede ısrar eden yapılara karşı ise terörle mücadele yasasını çıkardı. Erdoğan’ın derdi kürt meselesini çözmek olsa, yasal düzenleme yapar, af çıkarır. Böyle bir durum yok...” gerisi de var, ancak esas derdimi anlatmak için sanırım bu kadarı yeterli...
2. Nisan 2013 mektubundan...
Bu yönlü açıklamalarımı davet edildiğim pek çok söyleşi ve yazıda dile getirdiğimi beni takip edenler bilir.
Geride bıraktığımız bu süreçte ne olmuştur?
HDP Erdoğan tarafından kriminalize edilmiştir. Barış sürecinde dahi, Kürt hareketi içinde Alevi kökenlilerin barışa karşı oldukları, hatta Akit TV’ye bir söyleşi veren kardeş Öcalan (Osman), “PKK içinde Alevi ve Dersim kökenliler olduğu sürece pkk’nin silah bırakması mümkün değildir, önce onlar temizlenmeli,” demiştir... (https://www.youtube.com/watch?v=CmSD6aJfFeg)
Keza gene “İmralı Notlarında” Sırrı Süreyya Önder, Aleviler ve Ermeniler süreçten rahatsız denince bu yaklaşıma benzer hatta meseleye hak özgürlüğü temelinde bakmak yerine aynen şöyle demiştir:
S. S. Önder: İşin ilginç tarafı, bu itiraz eden Ermeniler de Aleviler de bize bugüne kadar bir tek oy vermediler. Ermeniler AKP’ye, Aleviler ise CHP’ye oy verdiler. Bir tür Stockolm sendromu gibi.” Demiştir. (İmralı Notları s, 51). Ne üzücü, ne korkunç. AKP’nin İstanbul Belediye başkanı olsa oy vermeyene su vermeyecek sanırsınız. yazık... Bu tür söylemler öylesine çoktur ki. Suriye savaşı meselesinde, gezi olaylarına bakışta... ama insanlar bu savaş bitsin diye yüreklerine taş basmıştır.
Sevgili HDP’li kardeşlerim gelinen noktada şöyle bir görüntü oluşmuştur.
HDP bizzat Erdoğan tarafından nasıl kriminalize edildiğini Selahattin Demirtaş mahkemede bütün çıplaklığı ile şöyle dile getirmiştir: " referandumunda partim boykot kararı aldı. Bizim üzerimizde ‘evet’ oyu verilmesi için baskı oluşturuldu. Abdullah Öcalan’ın el yazısıyla bakanın kendisi İmralı’dan yazı getirdi. Bana getirdi. Niye, referandumda hem parlamentoda hem dışarıda ‘evet’ oyu vermemiz için," demiştir.
Erdoğan HDP'nin Sol ve Alevi Kanadını Tutuklatmıştır!
O görüntü şudur: Erdoğan sadece Türkiye’nin seküler kesimine, muhalefetine dizayn vermemiştir, aynı zamanda Kürt aklına müdahale etmiştir. HDP’ye büyük bir operasyon çekmiştir. Erdoğan’ın dediklerini yapmayan Demirtaş ve arkadaşlarını tutuklamıştır. Bu tutuklananların, HDP içinde sol, sosyalist Kürtler ve Alevi kökenli HDP’li siyasetçilerin olduğu üstün körü bakan en sıradan insan dahi görmektedir. Dışarıda bırakılanlar ise Sırrı bey gibi azınlıklara bakan, etik normlar taşımayan, yetmez ama evet mantığında olduğu gibi, Erdoğangillerin ideolojik dünyasına hitap eden söylem sahibi olanların olduğu, ya da kitle tarafından yeterince kanıksanmayan siyasetçiler olduğunu ileri sürmek mümkündür.
HDP, Erdoğan töhmetinden kurtulmalıdır. Bu töhmet, HDP’den çok İmralı ve Kandili de içine aldığını pek çok insan tarafından dillendirilmektedir. Hatta Demirtaş ve ekibinin ortak bir irade tarafından tasfiye edildiğini düşünen geniş bir kesimin olduğunu söylemek mümkündür...
Erdoğan'a Hayır Deyin, Demirtaş'ı Aday Gösterin
Sevgili HDP ve Kürt kardeşlerim.
Türkiye’de bu gidişle daha pek çok seçim olur. Her seçim için tarihi denecektir ki, sahiden bölge açısından böyle bir gerçeklik var. 24 Haziran sonrası belki bir iki yıl içinde yeniden seçim olacaktır. Çünkü bölge huzursuzdur, insan insanı yemektedir, İslam Küresel dünya ile entegrasyon sorunu yaşıyor. Suudi Arabistan dahi dünya hepimizin evi, farklı inanç ve kültürlerle barış deme noktasına gelmişken, Türk İslam’ını temsil eden Erdoğan, bu küçük evimize İslam Dünyası ve öteki düşman dünya diye bakmamaya devam etmektedir. Huzursuzluk İslam coğrafyanın bütününde görülmektedir ve dinmesi için henüz olgunlaşmamıştır diyebilirim, ancak bu seçim Kürtler için tarihi olabilir ve ilk defa Kürtler böylesine meşru bir fırsatla karşı karşıya gelmiştir.
Bunun için Selahattin Demirtaş’ı mutlaka Cumhur Başkanı adayı göstermelisiniz.
Bu cesareti gösterir Demirtaş’ı aday yaparsanız dünya bir tiyatro sahnesi ile yüz yüze gelecek ve milyonların oyunu almış bir siyasetçiyi ve arkadaşlarının demir kapılar ardındaki çığlığı, onun temsil ettiği demokrasi cephesi dünyanın öbür ucunda meşru bir halk hareketi haline getirecektir...
Gösterirseniz ne olur:
Demirtaş’ın kaldığı Cezaevinin önü her Avukat görüş günü yerli ve yabancı basının akınına uğrar. Dünya bu tiyatroyu izler, lanetler. Erdoğan’ın gerçek yüzü görülür...
Başka ne mi olur?
Mektup siyaseti olur.
Demirtaş'ın haftada bir Avukatlarına vereceği mektuplar onun gönülleri tarafından meydanlarda okunacak, yazacağı kısa Twitler haftada bir sosyal medyaya verilerek milyonların gönlünde taht kuracaktır. Benim gibi HDP’ye mesafeli ancak Demirtaş’ın mağduriyetini kabul etmeyen milyonlarca insan var. Demirtaş dışındaki bir aday HDP kitlesinden oy alabilir ama HDP’ye mesafeli olanların temkinli davranmasına neden olur...
HDP gönülleri Demirtaş için baskı yapmalıdır...
HDP Demirtaş’ı aday göstermezse Erdoğan’ın arzusunu yerine getirdiği algısına neden olacaktır. İmralı ve Kandil bu hesabın parçası değilse aradan çekilmeli ve Demirtaş’ın önünü açmalıdır. Demirtaş alacağı milyonlarca oyla hapisten dik çıkacaktır. “Erdoğan’a boyun eğmeyeceğim, hapiste ölürsem tabutumu dik çıkarın,” diyen bu iyi insan bırakın milyonların gönlünde taht kursun, tabutu değil kendisi çıksın derim. Bunun için HDP kitlesi, HDP yönetimine baskı kurmalı, mektuplar yazmalı hatta oturma eylemleri yapmalıdır...
Kürt Siyaseti ile Erdoğan'ın Dil Benzerlikleri ve Parallelliklerin Rastlantıdan İbaret Olduğunu Bizlere Gösterin.
Biliyorum, klasik siyasetçilerin yaptığı gibi, ‘bu rutin kendi iç işleyişimizle ilgili” denebilir, ancak sizleri izleyenler ve Erdoğan’ın Türkiye’de yaptıkları ile bir paralellik oluşturan bu durumu kimseye anlatamazsınız... Bu paralellik dilde de gözükmektedir. Mesela İmralı Notlarında Öcalan, bütün dünyanın İŞİD dediği İslam’ı barbarlık için, “buna İŞİD dememek lazım, İslam bu değil, bunlara DAİŞ-DEAŞ demeli,” der. Tuhaf ya, Tayyip Erdoğan da, "Bazıları DEAŞ'ı İslami örgüt gösterme gayretine giriyor. Kusura bakmasınlar İslam, anlamı barış olan kelimeden türemiştir. Anlamı barış olan bir din asla teröre müsade etmez. Ve DEAŞ bir terör örgütüdür. Dikkat edin IŞİD ismini de kullanmıyorum DEAŞ diyorum." (2015 Fransa ziyareti). Her din ve ideolojinin radikal uçları terör üretir, kaldı ki İslam’ın peygamberinin elinde gül değil kılıç vardı. Bunu Öcalan da Erdoğan da çok iyi bilmektedir. Ancak dildeki benzerlik ne acı ki siyasi paralellikler de gösterme şüphesine yol açmıştır.
Erdoğan ile Kürt Siyasetinin İslam ve genel yaklaşımdaki bu benzerlikleri Demirtaş'ı aday göstererek boşa çıkarabilirsiniz. Ha birinci turda aday gösterir ikinci turda boykot ederiz gibi bir fikri de aklınızdan geçirmeyin derim. Kürtlerin sandığa gitmemesi en çok Erdoğan'a yarar ve doğrudan destekten daha sorunsuzdur Erdoğan için.
Sevgili HDP. önünüzde tarihi bir süreç var, Erdoğan’ın projesini, bu ağır töhmeti ortadan kaldırmalısınız. Demirtaş’ı aday gösterin, yüz yıldır hapishanede açıp kendi içinde solan Kürt siyasetinin bu kaderini dünyaya gösterin. Hapishane kapısını bir insanlık sahnesine çevirin... Demirtaş Türk ve Kürtlerin barış içinde eşit yurttaşlık hakkı ile yaşayabileceğini anlatabilecek en başarılı siyasetçidir.
[email protected]