Makaleler

Müjgan'a Karışmayın!!!

Müjgan'a Karışmayın!!!

“Sözüm Neşe Düzel’e” makalem üzerine çeşitli çevreler tartışma yürütmekte, ancak bir şeyi düzeltelim derken başka şeyleri berbat ettiğimiz de orta yerde.
Bu durum sanki Türkiye’de bütün çevrelerin ortak kusuru gibi. Suçlu aramayı seviyoruz! 
Açıklama yapan Dersim Kurumları, Gazeteyi ve gazeteci Müjgan Halis’i hedefe koydular. Buna üzüldüm, kusurlarımızı başkasında aramasak ne kadar iyi olur, ne kadar güzel insanlar oluruz, derim.
Makalenin özü neydi, mesleki “etik” ve toplumsal “ahlak”tı. 
Toplumsal ahlak kısmında Dersim’in bu kurumları, çalışanları vardı ve tabii ki yorumcular vs, mesleki etik kısmında gazeteci Müjgan Halis duruyordu. 
Mesleki olarak hepimiz hata yapabiliriz. 
Bu söyleşileri yapan Cemal Taş’a yazdığım maili baz alarak açıklayayım. 
Mesela siyah derili bir cafe müşterisi Cafe’ye gider, ancak Garson ona getirdiği Kaffee’nin içine tükürür. ya da kasabınız zengin müşterisine gerçek kıyma verirken, daha alt sınıftan müşterisinin kıymasının içine tavuk, ne bileyim başka şeyler karıştırır, bu mesleki olarak o kişinin etik davranmadığını ortaya koyar. 
Ancak durum ortaya çıktıktan sonra, geniş bir kesim garsonun ya da kasaba tepki göstermesi gerekirken, ne var canım, o siyah derililerin yaptığı az mı, yada fakir müşterilere elbette bu verilir, ne var bunda derse burada toplumsal ahlak meselesini konuşmaya ihtiyaç vardır. 
Makale’de Platon’un etik’i toplumsal ‘ahlak’la bir arada almasına, Aristoteles’in ayrıştırdığına vurgu yapmamın nedeni buydu.
Ardından zengin müşteri ile fakir müşteriyi ayıran kasaba getirdim meseleyi ve Nietschee’nin “güç” mevzusunun günümüz modern toplumunun etik ve ahlak normunu belirlediğini...
Peki katliamları kınayan askere cellat denemez kısmını burada nereye koyacağız. O da kasabın çırağıdır, ustası şu müşteriye bunu, bu müşteriye şu kıymayı vereceksin, der ve o uygulamak zorunda kalır bunu. Askerlik bundan daha beterdir ya, ama çırak meselesidir bu. Çırak yapmak zorunda kalır, ancak bir süre sonra ahlaki sorgulamaya tabii tutar kendini ve buna isyan eder. Ustasına benzerse cellattır, ama isyan eder bunu deşifre ederse işin onur tarafına geçer. 

Dersim Sözlü Tarih Projesinde yer alan askerler, katliama katılmayan ve dönemin politikasına isyan eden askerlerdir.
Mesela Er Haydar Yıldırım bir araya toplanmış çoluk çocuğu tararlarken, onların ya hızır diye sılavat getirdiğini, ağladığını söyler ve o anı yaşıyormuş gibi gene ağlar bunları anlatırken. Komutan ne oldu oğlum dediğinde, komutanım ayağıma diken battı der, kendini yere atmış, ayağını yaralamıştır... 
Pişmanlık duymadı denen askerin video’sunu yeğeni göndermiş ekte vereceğim, o asker Dersim 38’e dahi gitmemiş, Çemişgezek’e kadar götürürler.
İyi de gazeteci nasıl bunu kullandı. 
Taraftan Müjgan Halis aradı, konuştum, bu makale ile ilgili 381 mail geldi, bu maillerde onunla ilgili olanlarını da okudum, tanıyanlar Müjgan Hanım’ın çok doğru bir gazeteci olduğunu, azınlıklar, Kürt meselesi ve Dersim mevzuunda son derece duyarlı olduğunu söylüyorlardı, şaşırmışlardı haberin başlığına.
Kendisini dikkatle dinledim, size şu kadarını söyleyeyim, esas özrü Müjgan Halis hak ediyor, kınama değil, onu mesleki olarak yanlışa sürükleyen bir süreç yaşanmış. 
Askerlerin gönüllü tanık olduğunu bilmediği gibi, detaylara da sahip değilmiş....
İyi de suçlu mu arayacağız, hayır, Dersim Sözlü Tarih Projesini yapanlar, Kazım ve Nezhat gibi duyarlılıkla çalışan belgesel ve filmlerini çekenleri linç etmek isteyen bir ‘canavar’ sürüsü var.
Dersim meselesinde tanık arıyoruz, bu tanıkların ortaya çıkmasını engelleyen bir kesim var, bilmem asker 1980’de kimin bıyıklarını çekti vs. Konuşan asker de cellattır diyerek tanıkların ortaya çıkmasını engelleyen bir zihniyet. Asker komutandan izinsiz, jarjöründen mermi dahi çıkarıp silemez. Savaş cephesine sürülen askerler ölüme gönderilir, zorunlu askerliğe, Marksistlerin, Anarşistlerin, İnsan Hakları Savunucularının ve Yahova Şahidi Hıristiyanların karşı çıkmasının nedeni budur. 
Abdülkadir Aygan PKK komutanıyken gönüllü kaçar itirafçı olur, JİTEM’in kurucuları arasında yer alır, ancak anlatmaya başladığında, Öcalan’ın ona gönderdiği notu hatırlayın, MEDYA TV onu yıllarca konuk etti, kitabını bastı. Kürt hareketi yurtdışına kaçırdı, korumaya aldı. Doğrusu buydu. JİTEM’in varlığı cinayetleri ilk tanık ağzından anlatıldı. 
Ayhan Çarkın için Selahattin Demirtaş’ın akliane yorumunu hatırlayın: ‘bu ülkede Kürtlerin, solcuların nasıl öldürüldüğünü anlatan Çarkın’ı tutuklamanızın nedeni, ortaya çıkacak tanıklara tehdittir,’ dedi. Oysa Çarkın gönüllü polis olur, Aygan gönüllü itirafçı ve JİTEMci olmuştur, buna rağmen tanık karanlığı aydınlatığı için önemlidir. Askere gidenlerin istifa etme hakları yoktur, şu asker intiharı diye yansıyan ölümleri düşünün, emre uymayanın öldürülmesi değil midir? 
Dersim’in tanık askerlerine cellat demenizin, ortak kampanya düzenlemenizin nedenini nasıl anlayacağız! Tanıkları dünyanın nasıl koruduğuna bir bakın derim. Tanıklar olmadan karanlıktaki tarih nasıl aydınlanacak?
Kitaplarımı okuyan bir pilot benimle kontağa geçti ve Dersim 38’de Boker dağında subay olan teyzesinin kocasının olayları gün be gün günlüğüne yazdığını söyledi. Sonradan cumhurbaşkanı olan Cevdet Sunay’ın birliğinde yer almış. Günlükte fotoğraflar, hangi köyden hangi kızı, hangi subay evlatlık almış var. 
Tehlike şu, bu günlükte adı geçen subayların çocukları, torunları babalarının bu halini bilmiyor. Büyük bir toplumsal cinnet ortama oluşur, ailemizi hedef alırlar diyordu. Bu askerlerden er Haydar Yıldırım’ın görüntülerini göndermiştim kendisine, ancak haber sonrası kısa bir mail yazdı, “Haydar Bey, toplumsal olarak henüz o olgunlukta olmadığımızı gördünüz!” 
Bundan sonra da tanıklar bulacağız, ancak sıradan askerlerden yukarıya gitmek zorlaştı. 
Gördüğüm şu, iki mağdur var, biri iyi bir gazeteci olan Müjgan Halis, diğeri tanık yakınları. 
Bir asker katliama katılmış ve pişmanlık duymuyor, iyi ki yaptım diyorsa elbette cellat demenizde sakınca yok. Ancak böyle bir durum yoktu ve bunu gazeteci bilmiyordu, meselenin bu kısmını düzeltelim.
Suçlu aramayın, hele Müjgan’ı hiç kınamayın, derim.
Ortada teknik bilgilendirmeden kaynaklı hatalar zinciri oluşmuş. İleride daha sağlıklı çalışmak için onu düzeltmek gerekir. 
İkincisi ve daha da önemlisi, Dersim tanıklarına saldırıyı engellemeliyiz, daha çok tanıkların ortaya çıkmasını sağlamalıyız, delile ihtiyaç var. Bir cumhurbaşkanımızın eşi Dersim’de evlatlık alınan bir kız çocuğu. İyi de delili nereden bulacağız, tanıktan, tanıkların günlüklerinden. 
Dersimlilerden ricam, 38 meselesinde yorum yaparken azami ahlak normunda kalsınlar. İnanın bana, CHP, bilmem BDP, sol-sağ bunların hepsi sıcak siyasetin gündemi, otuz kırk yıl sonra kimse hatırlamaz. Üç yüz yıl sonra ismini dahi bilmez.
Bu tartışmaları yürütenlere bir önerim var. Sözlü Tarih Projesi daha çok Zazaca’nın Dersim lehçesinde yapılmış, Kürtçe’nin Dersim lehçesinde yapılan söyleşiler az, olanların bir kısmı Türkçe konuşur. Türkçeyi devlet dili görüyor mağdurlar ve anlatılar bir yere oturmuyor. Eleştirimi Dersimlilerin Avrupa Kongresinde yaptım, yetkili kişi şöyle cevap verdi: Kırdaşki yani Here Were konuşan, bu çalışmaları yapacak arkadaşlarımız çok az. Kameraları var, teknik bilgi veriyorlar, ancak bu çalışmalara gönlünü koyan eleman yok.
Dersim iki dilli tek ruhludur, bu elmanın diğer yarısı neden konuşmaz. Masalı, ağıdı, hikayesini neden toplamaz çocukları? Anne babanızın hikayesini siz yapmazsanız kim yapacak, bir gidin kapısına anne babanızın size ne anlatacaklar, siz ne diyeceksiniz. Her şey siyaset midir dersiniz? 
Dersim hikayesinin bu yanı eksiktir...
Haydar Karataş


Not: mail cellat denen askerin yeğeninden gelmiştir, yazdığı mail şöyle: "Sözüm Neşe Düzel’e…" adlı yazınızı beğeni ile okudum.
Sözkonusu haberde ve yazınızda adı geçen Haşim Özçelik dedemin kardeşidir ve henüz 20 Ekim 2013 de hakka yürümüş bir kızılbaştır. 38 Dersim Katliamı'nın gerçek faili olan devletin ve dönemin devlet yetkililerinin rolünü perdelemeye çalışarak, katliam sırasında silah altındaki tüm ve ama özellikle alevi olan er ve erbaşları "Dersim Cellatları" olarak lanse etmek, en hafif deyimle 38 Dersim Katliamı'nın sorumlularına kol-kanat germektir ,suyu bulandırma çabasıdır. 
Dedem Haşim Özçelik'in bahsedilen mülakatta ne söylediğini/söyletildiğini henüz görmüş değilim. Ancak Dedem Haşim ile 2012 yazında akrabalarının yaptığı videolu görüntülerde Haşim Özçelik kendi sesiyle 38 Dersim Katliamı sırasında Dersimde değil Diyarbekir'de olduğunu, Dersim'e (Çemişgezek'e) Katliam'dan sonra gittiğini net ifadelerle belirtmektedir.Hatta orada kendi sesiyle Rauf Orbay'ı "alevi düşmanı" ilan edip, Katliam'dan sorumlu tutmaktadır.
Arzu ettiğiniz takdirde, bana bir e-mail adresi verirseniz, Haşim Dedemin bendeki bu video görüntüsünü (2012 yazı) size e-mail ile ulaştırabilirim.
Bendeki görüntülerin Taraf gazetesinin başlığına ve onun haberine suçsuz insanlar üzerinden "ucuz" malzeme sağlayanlara yönelik eleştirilerinize katkısı olacağını düşünüyorum...
Mustafa Özçelik
 — Arguvan, Turkey'de
Etiketler:  

ayirac

Copyright © 2012 www.haydarkaratas.com            Created and Designed by Ulaş Karataş